12 Aralık 2016 Pazartesi

Belgesel Çalışması

                                   DİDİM'İ KEŞFEDELİM

Sınavların kötü geçmesinden ve çocukların psikolojisinin yerlerde olmasından dolayı ders işleyişimde biraz değişiklik yapmaya karar verdim. Aklımdaki plan yerli yerine oturmuştu. Ailelerden ve idareden aldığım tüm izinler sonrasında çocuklar için 1 haftayı kapsayacak ders aktivitesi hazırlamıştım. Amaç ders olsa da bu aktivite çocuklar için tatil kıvamında olacaktı. İlk olarak tekne turundan başlamaya karar verdim. Bulunduğumuz bölgede anlatacağım konuya ilişkin adaya ve koylara bu şekilde gidebilirdik. O yüzden güzel bir deniz havası eşliğinde koylar, göller, dağlar ve adalar konusunu işleyecektim. Bu tekne turunu doğa yürüyüşleri, kamplar, atv gezileri, bisiklet turları takip edecekti.
Gezimizin ilk günü Didim’in Altınkum sahilinden tekne turu ile başlamıştı. Sabah öğrencilerim ile tekne turuna çıktık. İlk durağımız Marmaris Koyu’nun hemen girişinde yer alan yarımada özelliği taşıyan Cennet Adası. Burada teknelerden inip öğrencilerim ile adanın muhteşem doğal güzellikleri arasında yürüyüş yaparak adayı keşfe çıktık. Yalancı Boğaz’dan geçerek yarımadamızı hem gezip hem de coğrafya bilgilerimizi tazeledik. Öğrenciler ada hakkında konuşurken farkında olmadan coğrafyayı sevmeye başladılar. Hepsi o kadar neşeli ve heyecanlıydı ki tüm sınav stresinden ve kasvetinden kurtulmuş bir şekilde gördüklerini birbirleri ile tartışıp bir yandan da fotoğraflarını çekmeyi ihmal etmediler. Ada gezimiz bittikten sonra teknemize geri dönüp diğer koya yol aldık. Sıradaki koyumuz Akbük’teki  Bozbük Haydar Koyu. Bozbük Milas’a bağlı iki körfez arasında kalan bir yarımada ve burası 250 yıllık bir geçmişe sahip hem tarihi hem de doğal güzellikleri ile tekneden iner inmez öğrencilerin mest olduğu ve gezmeye can attığı bir yer olmuştu. Bu koy Milas koyları arasındaki en uzun şeride sahip bir doğa harikası. Öğrencilerim ile bu adayı ilk önce kıyı şeridinden başlayarak gezmeye karar verdik. Çocuklar kıyının temiz ve berrak oluşu karşısında hayrete düştüler. Bunun üzerine “öğretmenim denize girebilir miyiz? “soruları da tabi ki hemen havada uçuştu. Bende öğrencilerimle beraber denizin ve bu güzel manzaranın tadını çıkarma taraftarıydım. Yüzerken Akbük Dağları’nın koyla ahenk içinde bir kartpostallık görünümü hepimizin dikkatinden kaçmamıştı. Görkem “hocam daha önce coğrafya dersi bana zor ve sıkıcı geliyordu fakat bugün ne kadar yanlış düşündüğümü gördüm.“ demesi doğru yolda olduğumu göstermişti. İşte bu yüzden öğretmen olmayı ve onlara yeni dünyaların kapısını açmayı kendime ilke edindim. Bu güzel sohbetten sonra tarihi bir lokantada yemeklerimizi yedikten sonra Bozbük çevresinde trekkinge çıktık. Bu sağyede koyda sadece denizin güzelliğinden ibaret olmadığını çok değişik bitki formasyonlarının ve ağaç topluluklarının da olduğunu gördük. Bu yöreye ait birçok bitki türü ve hayvan barındırıyor Bozbük Koyu. Çocuklar buradan ayrılmak istemediler. Zaten akşam olmuştu bende çocukların sevineceği haberi onlara verdim. “Bugün burada kamp yapacağız çocuklar“ dediğimde hepsinin gözlerindeki ışık bana yetmişti. Tekneden çadırlarımızı alıp kurmaya başladık herkes o kadar mutluydu ki şarkılar eşliğinde işler imece usulü hemen bitivermişti. Sonra kampın olmazsa olmazı olan kamp ateşini yakmak için çalılıkların içine daldık birkaç öğrencim ile çalı toplayıp tekrar alana geldik. Akşam yemeğimizi de yedikten sonra kıyıya denizi izlemeye ve sohbet etmeye indik. Yıldızların ışığı denize vurunca muhteşem bir yakamoz çıkmıştı. Muhabbetler o kadar koyuydu ki saatin nasıl geçtiğini anlamamıştık. Yatma vakti gelince herkes çadırlarına geçti yarın bizi yoğun bir gün bekliyordu. Sabah diğer koya gitme vaktimiz gelmişti. Akvaryum Koyun’a geldiğimizde herkes çok şaşırdı çünkü; burası adeta bir lagünü ve durağan bir gölü andırıyordu. Melis hemen: “hocam burası lagün mü?“ diye sordu. Bende:” hayır Meliscim burası sığ bir deniz olduğu için bu şekli almış. Lagüne benzetmen çok normal. Koya indiğimizde ayaklarımıza tertemiz kumlar geldi sadece.Kumdan oluşan bu deniz muhteşem bir manzara oluşturuyordu. Bu koyda aktif hayat olmadığı ve ağzı neredeyse kapalı olduğu için durgun olan koyda fazla vakit geçirmeden Akbük Saplı Ada’ya rotamızı çevirdik. 10 Çakıl Taşı Toplandığında İnsan Ömrünün 10 Yıl Uzadığına İnanılan Doğal Güzellik Saplı Ada Tepeden Bakınca Bir Kaşık Görünümüne Benzeyen Bu Harika Manzara Didim' de Akbük'ün Simgesi Haline Gelmiştir. Burası tombolaya benziyor zira ada ile kıyı arasında yürüyerek varabiliyoruz. Tekneden inip adayı keşfe başladık. Burası MÖ.1500’lü yıllarda Ege Denizi’ndeki bir volkan patlaması sonucunda oluşmuş bir ada. Üstten baktığınızda kaşık görünümüne sahip. Denizin içine elimizi daldırınca bu anlatılanların doğru olduğunu anlıyoruz çünkü elimize denizin içindeki küller geliyordu. Hiç şüphesiz çocukların en çok dikkatini çeken yerlerden biri oldu burası. Sonra ada turumuz bitince yürüyerek kıyıya çıktık ve muhteşem lokantası ve manzarası eşliğinde kahvaltımızı yapmaya koyulduk. Kahvaltıdan sonra dönüş vaktimiz gelmişti ve rotamızı Altınkum Limanı’na cevirdik. Günün geri kalan kısmını da öğrencilerim ile Didim’i ve tarihi güzelliklerini bisikletlerimizle keşfetmeye ayırmıştık. Bütün günümüzü alan bu etkinlikten sonra öğrencilerim ile orman kampında kamp yaparak ve gezdiğimiz yerlerin sohbetleri eşliğinde günü tamamlamayı düşünüyorduk ama hesaba katılmayan olaylardan habersiz olarak! Kamp alanına geldiğimizde akşam olmuş ve karanlık iyiden iyiye çökmüştü. İlk olarak kampımızdaki restorant ta denize karşı yemeklerimizi yerken öğrencilerimden biri kampın olmazsa olmazı olan efsanelerden bahsedip burası içinde bir efsane olup olmadığını sorunca benden önce meraklı öğrencim Uzay:”KANLI GELİN EFSANESİ’Nİ “söyleyince herkes bir anda korkuya kapıldı. Çünkü akşam karanlığı iyiden iyiye çökmüş ve herkes o kadar yorgundu ki bir anda gözüne far tutulmuş tavşan gibi oldular. Ne kadar korksalar da efsaneyi duymak istediklerini söyleyince bende bir Didimli olarak ve bu hikayeyi bilen birisi olduğum için onları kıramadım ama bunu yemekten sonra ateşin başında anlatacağımı söyledim ve yemeğimize devam ettik. Ateşimizi yakıp etrafında çember oluşturup yerlerimizi aldık ve beklenen efsaneyi anlatmaya başladım.

­­_Çok eski zamanlarda Didim’de birbirini çok seven bir çift varmış. Fakat bir türlü evlenmelerine izin verilmiyormuş. Onlarda evlenmek için her türlü yolu denemişler fakat ne çare… En son kız gelinliğini giyip Orman Kampı yani eski adıyla “Tavşan Adası Burnu’na gelmiş ve sevdiği adamada haber vermiş. İki genç adanın yamacında konuşmaya başlamışlar. Erkek neden gelinlik giydiğini sormuş kıza. Kızda“ bu gelinlik benim en mutlu günümde giymem gereken bir kıyafet iken şimdi benim kefenim olacak demiş.“ Ama üzülme sevdiğim şuanda benim en mutlu günüm çünkü senle sonsuza kadar kavuşacağız.” dedikten sonra kendini yanında getirdiği hançer ile kalbinden yaralar ve gelinlikle kendisi kanlar içinde kalıp dengesini kaybeder ve adanın uçurumundan denize düşer. Sevdiğinin acı sonunu gören erkek de sevdiğinin arkasından atlar ve kızında dediği gibi sonsuza kadar kavuşurlar fakat bu olaydan sonra tavsan adası onların kehanetine kapılır. Bu kehanete göre ruhları hala buradadır ve bazıları gelini gördüklerini söyler. İşte gençler buranın efsanesi de bu kadar. Dedikten sonra çocuklar korkmuş ve üzüntülü yüzleri ile bana bakıyorlardı. O kadar etkilenmişlerdi ki tek başlarına bir yere gidemiyorlardı. Kızlar toplu halde tuvalete gittiklerinde ise bir anda bir çığlık sesi duydum ve bende bir anda korktum ama bunu belli etmemeliydim çünkü cesaret vermem gereken öğrencilerim vardı. Hemen tuvalete koştum ve korkup birbirine sarılıp yerde oturan kızları gördüm. “Ne oldu?“ diye sorunca: Tuvalette bir anda bir karaltı olduğunu ve çok ürkütücü sesler geldiğini söylediler. Sonra onları oradan çıkardıktan sonra etrafı incelemeye başladım ki beklenen ipucunu bulmuştum bile. Bizim afacanlar kızları korkutmak için böle bir plan kurmuşlar tek tek onları bulup kızlara neler yaptıklarını anlatıp özür dilettim fakat o kadar korkmuşlar ve inanmışlar ki hala etkisindeydiler. Neyse ki ilerleyen saatlerde ateşin etrafında şarkılar koyu muhabbetler derken herkes eski haline dönmüştü ki buda benim içimi ferahlattı. Birde Tam yatmaya gideceğim sırada Görkem “sınıfın haylazı ama bir o kadar da saygılı öğrencisi geldi yanıma. “Hocam: “Bunu nasıl başardınız dedi. “neyi? Dediğim de bana: “Ben ve benim gibi birkaç arkadaşıma coğrafyayı sevdirmeyi ve bize bu zor gelen dersin aslında ne kadar kolay ve eğlenceli olduğunu göstermeyi “işte o gün anladım bu mesleği ne kadar sevdiğimi, ne kadar doğru bir yolda olduğumu… Bu konuşmadan sonra gezideki en iyi rehberlerimden biri Görkem olmuştu. Bir öğrencimi bile bu derse kazandırdığım için gezi artık bana daha da eğlenceli gelmeye başlamıştı ki bu konuda yalnız olmadığımı görmekte güzeldi. Sabah erkenden kalkıp kahvaltı faslı bitince yeni durağımızı Akbük ve Kazıklı Köy’ü olarak belirledik. Bu sefer araba eşliğinde bir gezi olacaktı çünkü Akbük Didim’in bir beldesi ve deniz yoluyla Kazıklı’ya geçmek pek de mümkün değil. Akbük’e vardığımızda çok bilinmeyen hatta dağların bir sır gibi sakladığı varlığından pek de haberi olunmayan Fransızlar kampının olduğu koya geldik. Çocuklar önce hocam orman yürüyüşüne mi çıkacağız dediler. Haklı olarak nedeni de ağaçlardan dolayı koyu görememeleriydi. Sabırlı olmalarını birazdan çok güzel bir manzarayı göreceklerini söyledim. Yürüyerek kampa girdiğimizde öğrencilerimin hayretle bakan yüzlerini görmek gülmeme neden olmuştu. Burası daha önce Fransızların bir kampı iken şuan bu durum değiştiği için herkes girebiliyordu. Buradaki ziyaretimizde bitince Kazıklı Köyü’ne doğru yola çıktık. Kazıklı dağlık ve ormanlık bir alan olduğu için öğrencilerime atv ile gezi yaptırmayı planlamıştım tabiki onlar bundan habersizdi. Kazıklı’ya varınca öğrencilerime atvler ile doğa gezisine çıkacağız ama kurallardan çıkmak yok bu biraz tehlikeli bir araç gibi uyarıları mı da yaptıktan ve sözleri aldıktan sonra atvlerimizle yola koyulduk. Muhteşem bir dağ ve orman havası vardı burada zaten Didim Akbük havası ve denizleri ile ün yapmış bir bölgeydi. Sarp ve zorlu yollardan geçerek turumuzu tamamladık. Çocuklar arabalara bindiğinde ne kadar yorgun olduklarını arabaya biner binmez kendilerini uyku moduna bırakınca anlamıştım. Didim’e varıp Mavişehir’de mola verdik ve akşam yemeklerimizi sahile sıfır bir restorantta yedikten sonra kampımıza geri dönüp günün kritiğini yapıp doğru yataklara geçtik. Çünkü sabah yeni bir maceraya atılmanın vaktiydi. Sabah uyanınca çocukları arabada topladım ve kahvaltı yapıp hem de gezeceğimiz Bafa Gölü’ne götürmek üzere yola çıktık. Bafa Gölü Muğla ve Didim sınırları arasında kalan Büyük Menderes’in taşıdığı alüvyonlardan oluşan sığ bir tatlı su gölüdür. İçinde bir çok fauna barındırır. Bafa’ya gelmeden hemen yolun kenarında çok güzel gözleme yeri vardı orada durduk ve buranın meşhur zeytinyağı, otları ve peyniri ile yapılan gözlemelerimizi organik domates,zeytin ve odun ateşinde pişen çaylar eşliğinde yaptık. Kahvaltıdan sonra Bafa Gölü’ne geçip buradaki doğal yaşamı fotoraflamaya başladık. Burası yerli yabancı birçok turistin ve kuş gözlemcilerinin uğrak yeriydi ki biz gittiğimizde de kalabalık gruplar bunları kanıtlar nitelikteydiler. Öğrencilerim ile kıyıdaki gezintimiz bitince gölü keşfe çıktık tekneler ile. Bu göl sığ olduğu ve durağanlığından balıklar ile kuşların ahenkli dansları hepimizin dikkatinden kaçmamıştı. Çocuklara en çok neresi dikkatlerini çektiğini ve nereyi beğendiklerini sorduğumda hepsi burayı çok beğendiklerini söylediler. Aralarında bazıları bu gölün bu kadar büyük olduğunu düşünmüyormuş. “onların tabiri ile hocam ama bu göl değil ki demeleri de bunu kanıtlıyordu. Buradaki gezimizde bitince dönüş yoluna çıktık artık gezimiz bitmiş bir haftalık süremiz dolmuştu ama ben kuzularımdan ayrılmak istemiyordum. Bu gezi onlara ne kadar çok şey kattıysa aynı derecede bana ve meslek hayatıma da unutamayacağım anılar ve güzellikler katmıştı. Şimdi artık veda vaktiydi… Tam vedalaştık öğrencilerimi ailelerine teslim ettim derken arkamdan bir grup kişinin bana sarılıp: “ Hocam sizi çok seviyoruz iyi ki bu geziyi düzenlediniz.“ Seslerini duymak benim için paha biçilemezdi…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder